Bursa İlahi Grubu & Semazen Ekibi 0532 621 3193 (Islamic music group)

 
 
 
 
 
 
 
 
www.gruphukumran.com (İNTERNET SİTEMİZİ ZİYARET ETMEDEN KARAR VERMEYİN)

Mustafa Olcay:

0532 621 31 93 (Turkcell)

0555 228 62 39 (AVEA)

0542 480 25 50 (Vodafone)

VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN

VİDEOLARIMIZ TAMAMEN BİZE AİTTİR VE PROGRAMINIZA KESİNLİKLE BAŞKASI GÖNDERİLMEZ

VİDEOLARI İZLEMEK İÇİN BURAYA TIKLAYIN

 

 

 

 

 

 

 

 

 
BURSA’DA VE İLÇELERİNDE İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, 0532 621 31 93 – #BÜYÜKORHAN İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, GEMLİK İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, GÜRSU İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, HARMANCIK İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, İNEGÖL İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, İZNİK İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, KARACABEY İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, KELES İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, KESTEL İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, MUDANYA İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, MUSTAFAKEMALPAŞA İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, NİLÜFER İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, ORHANELİ İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, ORHANGAZİ İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, OSMANGAZİ İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, YENİŞEHİR İLAHİ GRUBU & SEMAZEN EKİBİ, YILDIRIM#
Padişahın hastayı görmek üzere hekimi götürmesi

Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına götürdü.
Hekim, hastanın yüzünü görüp, nabzını sayıp, idrarını muayene etti. Hastalığının ârazını ve sebeplerini de dinledi.
Dedi ki: “Öbür hekimlerin çeşitli tedavileri, tamir değil; büsbütün harap etmişler.

105. Onlar, iç ahvalinden haberdar değildirler. Körlüklerinden hepsinin aklı dışarıda.”
Hekim, hastalığı gördü, gizli şey ona açıldı. Fakat onu gizledi ve sultana söylemedi.
Hastalığı safra ve sevdadan değildi. Her odunun kokusu, dumanından meydana çıkar.
İnlemesinden gördü ki, o gönül hastasıdır. Vücudu afiyettedir ama o, gönüle tutulmuştur.
Âşıklık gönül iniltisinden belli olur, hiçbir hastalık gönül hastalığı gibi değildir.

110. Âşığın hastalığı bütün hastalıklardan ayrıdır. Aşk, Tanrı sırlarının usturlâbıdır.
Âşıklık, ister o cihetten olsun, ister bu cihetten… âkıbet bizim için o tarafa kılavuzdur.
Aşkı şerh etmek ve anlatmak için ne söylersem söyliyeyim… asıl aşka gelince o sözlerden mahcup olurum.
Dilin tefsiri gerçi pek aydınlatıcıdır, fakat dile düşmeyen aşk daha aydındır.
Çünkü kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; çatlar, âciz kalır.

115. Aşkın şerhinde akıl, çamura saplanmış eşek gibi yattı kaldı. Aşkı , âşıklığı yine aşk şerh etti.
Güneşin vucuduna delil, yine güneştir. Sana delil lâzımsa güneşten yüz çevirme.
Gerçi gölgede güneşin varlığından bir nişan verir, fakat asıl güneş her an can nuru bahşeyler.
Gölge sana gece misali gibi uyku getirir. Ama güneş doğuverince ay yarılır (nuru görünmez olur).
Zaten cihanda güneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur. Baki olan can güneşi öyle bir güneştir ki, asla gurub etmez.

120. Güneş, gerçi tektir, fakat onun mislini tasvir etmek mümkündür.
Ama kendisinden esîr var olan güneş, öyle bir güneştir ki, ona zihinde de, dışarda da benzer olamaz.
Nerede tasavvurda onun sığacağı bir yer ki misli tasvir edilebilsin!
Şemseddin’in sözü gelince dördüncü kat göğün güneşi başını çekti, gizlendi.
Onun adı anılınca ihsanlarından bir remzi anlatmak vacip oldu.

125. Can, şu anda eteğimi çekiyor. Yusuf’un gömleğinden koku almış!
“Yıllarca süren sohbet hakkı için o güzel hallerden tekrar bir hali söyle, anlat.
Ki yer, gök gülsün, sevinsin. Akıl, ruh ve göz de yüz derece daha fazla sevince, neşeye dalsın” (diyor).
“Beni külfete sokma, çünkü ben şimdi yokluktayım. Zihnim durakladı, onu öğmekten âcizim.
Ayık olmayan kişinin her söylediği söz — dilerse tekellüfe düşsün, dilerse haddinden fazla zarafet satmaya kalkışsın — yaraşır söz değildir.

130. Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne söyleyeyim ki bir damarım bile ayık değil!
Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi geç, başka bir zamana kadar bunu bırak!”
(Can) dedi ki: “Beni doyur, çünkü ben açım. Çabuk ol çünkü vakit keskin bir kılıçtır.
Ey yoldaş, ey arkadaş! Sûfî, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına göre iş görür). “Yarın” demek yol şartlarından değildir.
Sen yoksa sûfî bir er değil misin? Vara, veresiyeden yokluk gelir”.

135. Ona dedim ki: “Sevgilinin sırlarını gizli kapaklı geçmek daha hoştur. Sen, artık hikâyelere kulak ver, işi onlardan anla!
Dilbere ait sırların, başkalarına ait sözler içinde söylenmesi daha hoştur.”
O, “Bunu apaçık söyle ki dini açık olarak anmak… gizli anmaktan iyidir.
Perdeyi kaldır ve açıkça söyle ki ben, güzelle gömlekli olarak yatmam” dedi.
Dedim ki: “O apaçık soyunur, çırılçıplak bir hale gelirse ne sen kalırsın,ne kucağın kalır, ne belin!

140. İste ama, derecesine göre iste; bir otun, bir dağı çekmeye kudreti yoktur.
Bu âlemi aydınlatan güneş, bir parçacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti!
Fitneyi, kargaşalığı ve kan dökücülüğü araştırma, Şems-i Tebrizî’den bundan fazla bahsetme.
Bunun sonu yoktur; sen yine hikâyeye başla, onu tamamlamana bak.






bottom