Sakarya İlahi Grubu- Semazen Ekibi (SİZE ÖZEL PROGRAM)

GRUP HÜKÜMRAN- VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN

SAKARYA’DA VE İLÇELERİNDE İLAHİ GRUBU &  SEMAZEN EKİBİ 0532 621 31 93 – (AKYAZI, FERİZLİ, GEYVE, HENDEK, KARAPÜRÇEK, KARASU, KAYNARCA, KOCAALİ, PAMUKOVA, SAPANCA, SÖĞÜTLÜ, TARA

www.gruphukumran.com – www.bizorganizasyon.com

Mustafa Olcay:

0532 621 31 93 (Turkcell)

0555 228 62 39  (AVEA)

0542 480 25 50 (Vodafone)

VİDEOLARIMIZI İZLEMEDEN KARAR VERMEYİN…

SAKARYA’DA VE İLÇELERİNDE İLAHİ GRUBU &  SEMAZEN EKİBİ 0532 621 31 93 – (AKYAZI, FERİZLİ, GEYVE, HENDEK, KARAPÜRÇEK, KARASU, KAYNARCA, KOCAALİ, PAMUKOVA, SAPANCA, SÖĞÜTLÜ, TARAKLI)

 

Ahiret yolu

Sokakta sâde bir “âmîn!” sadâsıdır gidiyor:

Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.

Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,

Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;

Denildi: “Fâtiha! ; âmîni kestiler bu sefer,

Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,

Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;

Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.

Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu,

Diyordu:

– Söyleyin Allâh için şu merhûmu,
Nasıl bilirsiniz ey müslümanlar?

– İyi biliriz!

-Yarın huzûr-i İlâhîde toplanıp hepiniz,
Bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya?

– Evet!

– İmâm efendi, helâllık da iste, merhamet et…
– Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.

– Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!
Cemâatin yüreğinden kopup “helâl olsun!”

Nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn,

 

Misâli uğradı evden; fezâda yükseldi.

İçerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi;
Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden:

– Bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen?
– Yıkıldı dostlar evim, barkım… Âh gitti kocam!..

– Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!
– Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,

Kızıp da “ey!” demiş insan değildi, hemşîre!
– Zavallı Remziye! Boynun büküldü evlâdım…

– Babam ne oldu?

– Baban… Öldü.

– Etme Ayşe Hanım,
Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavallı kıza…

– Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza…
Açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın…

Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın,

 

Sevimli bir küçücek kız… Beşinde ancak var.

Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,

 

Zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi.

Benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî.
Sefine pâre ki: sırtında mevc-i bî-hissin,

Yüzer… Önünde ademden nişâne bir engin,

 

Çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;

Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana?

Cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça,

O tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca.
Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?

Nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını?
Bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner,

Samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer.
Değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer:

Sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler.

O tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût,

Güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût
İçinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor;

Zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor.

Bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı?

Suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı:

Evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi,

Vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi,
Bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,

Dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer!
Ağır ağır gidiyorken cenâze kâfilesi,

Nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi.
Çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât,

Açıldı dîde-i im âna perde perde hayât.

Senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş;

Ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş!

Elinde yok halâs imkânı, mâdâme l-hayât uğraş…

O, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. Muktedirsen aş!
Musallâ: Müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın;

Musallâ: Ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın;

Musallâ: Minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın;

Musallâ-: Ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın.
Bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler,

Bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ atler.
Civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler:

Kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler!
Babam, kardeşlerim, evlâdım, annem… Belki bunlardan

Muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el ân
Bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im ân…

Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân!

Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;

Müşeyyed bürc ü bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ,
Zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ;

Bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ.
Namaz kılındı; duâ bitti. Kârban, yoluna

Düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna.
Yarım sâat henüz olmuştu. Yolcular durdu;

Demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu.
Cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,

Sokuldu servilerin ortasında bir çukura,
Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur

Kabardı toprağın altında bir an, bir ur!
Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,

Dönün de arkadakinden sorun fecâ atini·
Sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak

İlel ebed o küçük rûh çırpınıp duracak!…






bottom